30 Kasım 2013 Cumartesi

Boarding House of Hunks


Okuduğum ilk manhwa olan Boarding House of Hunks, Hwang Mi Ri'nin onlarca mangasından sadece biri. 


Erkek manyağı Jae Yoo, yakışıklı çocuklarla dolu bir evde yaşamak uğruna her şeyi yapabilecek bir kızdır, bu okulun en ahmak çocuğuyla çıkmak olsa bile. Bu ahmaktan kurtulunca, en yakın arkadaşı yakışıklı Ji Hu'yu sinirlenir. Jae Yoo, randevuya gittiği için yakışıklılarla dolu bir eve sonunda girebilecektir. Evi görünce her şeyin sorunsuz gideceğini zanneder; güzel bir ev, iyi bir ev sahibi ve onunla ilgilenen yakışıklı bir çocuk... Ta ki Ji Hu'nun ev sahibinin oğlu olduğunu öğrenene kadar! İkisi kedi köpek gibi dalaşıp durduklarından Jae Yoo bu evde nasıl huzurlu bir hayat geçireceğini düşünüp durur...

Konusu her ne kadar güzel olsa da araya giren engeller şu bu, gereksiz yere uzamış Türk dizilerini anımsatmıyor değildi. Bir de Korelilerin her zaman "mutlu son" konusunda başarılı olmadıklarını düşünmüşümdür ki bu manhwayla da hipotezimi bir kez daha kanıtlamış oldum.


Sanırım romantik mangalarda saf kızları seviyorum, bir de aşka bağlılık önemli. Jae Yoo daldan dala atlıyor maaşallah, pek sevmedim ben bu kızı. 

Seride en çok sevdiğim erkek karakteri paylaşmadan olmaz. Başlarda sinir olup sonradan sevdiğim Eun Jan favorimdi. Bunda uzun saçlı çizimleri sevmiyor oluşumun da etkisi var tabii ki.

İşte Eun Jan:

Toplamda 17 cilt, 89 bölümden oluşan manhwa tamamlanmış. Ama dediğim gibi sonu hiç güzel değil, beni tatmin etmedi. 

Yalnız mangalara alışık olanlara hatırlatmak isterim ki, mangaların tam tersi olarak manhwalar bizim kitaplarımız gibi soldan sağa okunuyor.

Mangareader ve mangafoxta manhwanın tüm bölümleri mevcut. Türkçe çevirisi maalesef yok.
İyi okumalar!

29 Kasım 2013 Cuma

Itazura na Kiss

Merhaba!
Yine çok sevdiğim bir seriden bahsedeceğim, Itazura na Kiss! Benim gibi bir çok romantizm ya da shoujo tutkunu kişinin kesinlikle izlemesi/okuması gereken bir seri olduğunu düşünüyorum, belki de çoktan okumuşsunuzdur. 
1991 Ekim'inde başlayıp, 1999 Eylül'ünde biten bu manga Kaoru Tada tarafından yazılmış ve çizilmiş. Seri o kadar güzel ki başarı da gecikmemiş tabii, animesi ve farklı ülkelerde çekilmiş dizileri mevcut. Bu kadar başarılı olmasına rağmen, mangası aslında tamamlanmamış. Çünkü mangaka Kaoru Tada, oğlu ve eşiyle beraber yeni evine taşınırken gerçekleşen bir ev kazası sonucu vefat etmiş. Eşinin izniyle de manga devam bir şekilde devam ettirilmiş...


Hemen konusundan bahsedeyim. Çok da zeki olmayan liseli kızımız Kotoko, sonunda uzun zamandır sevdiği çocuk Naoki'ye açılır. Fakat aşırı yakışıklı, zeki ve bir o kadar da sporda iyi olan Naoki, Kotoko'yu kaba bir şekilde reddeder. Bu olaydan sonra Kotoko'nun evi bir depremde yıkılır ve evleri tekrar yapılana kadar babasıyla beraber, babasının çocukluk arkadaşının evine kalmaya giderler. Mamafih Naoki, babasının çocukluk arkadaşının oğlu çıkar. Ve mangakanın süper romantik kurgusuyla olaylar gelişir.


Mangası 23 ciltten oluşuyor. Henüz 11 cilde kadar İngilizce çevirileri tamamlanmış.

Animesi ise 2008 yılında yayınlanmış ve 25 bölümden oluşuyor. Bütün hikayeyi kapsıyor. 


Dizi olarak bahsedecek olursam hangisinden bahsedeyim, hangisinden başlayayım bilmiyorum. Neyse kronolojik sırayla söyleyecek olursam; 1996'da Japonya'da başrollerinde Sato Aiko ve Kashiwabara Takashi'nin olduğu Itazura na Kiss adıyla 9 bölüm olarak yayınlanmış. 


Daha sonra 2005'te Tayvan'da başrollerinde Ariel Lin ve Joe Cheng'in oynadığı It Started with a Kiss adıyla yayınlanmış, hatta 2007'de They Kiss Again diye de devamı yapılmış. 

2006'da Hindistan'da Cowok Impian adıyla yayınlanmış ve başrolleri  Marcel Chandrawinata ile Ayudhia Bing Slamet paylaşmış. 


Nihayet 2010'da ise bir çoğunuzun belki de bununla seriyi tanıdığı Playful Kiss, Güney Kore'de yayınlanmış. Başrollerinde ise Kim Hyun-Joong ve Jung So-min rol almış.


Bu yıl Japonya'da 29 Mart-19 Temmuz arası, Itazura na Kiss: Love in Tokyo adıyla dizi 16 bölüm olarak tekrar çekildi. Eğer Güney Kore versiyonunu izlediyseniz büyük ihtimalle bunu da izlemişsinizdir. Bunun da başrollerini Miki Honoka ve Yuki Furukawa paylaşıyor. Dizide, daha önce 1996'da yayınlanan dizideki başroller de kendini gösteriyor; Sato Aiko'ya 10. bölümde, Kashiwabara Takashi'yi ise 15. bölümde rastlıyoruz. Dizinin ikinci sezonuna da yeşil ışık yakıldı.

Tabii ki dizilerin hepsini izlemedim ama en çok animesini sevdiğimi söyleyebilirim. Bilmiyorum ama bana daha sıcak geliyor.


Serideki favorim şaşırtıcı ama bu sefer bir erkek değil, haha. Bu seride Naoki'nin annesi favorimdi. Kadın çok komik. Keşke böyle kaynanam olsa ahahah

Manga çizimleri eski olduğu için biraz kötü lakin okumak isterseniz mangafoxa buyrun. Henüz Türkçesi yok.
Ben sizlere animesini, Güney Kore versiyonu Playful Kiss'i ve son çıkan versiyon olan Itazura na Kiss: Love in Tokyo'yu tavsiye ederim.

İyi seyirler!

28 Kasım 2013 Perşembe

Beauty


Oda Aya'nın okuduğum ilk mangası olan Beauty yada Beauty Research Club, tam bir romantik komedi. Okulda geçen tüm mangalara zaten bayılıyorum, üstüne romantizm ve komedi de eklenince tadından yenmiyor!!


"Şapşal olduğu kadar saf ve güzel kızımız Makoto, ne zaman güzel bir yüz görse kusası gelmektedir. Maalesef ki liseye başlar başlamaz, okulun en garip ve bir o kadar da yakışıklı kardeşleri Kiyoshi ve Atsushi'yle tanışır. Tanışır tanışmaz da "güzellik araştırma klübü" yani Beauty Research Club'a katılması için zorlanır. Daha liseye başlar başlamaz, başı okulun iki manyağıyla derde giren Makoto'nun başına daha neler gelecek acaba?" diye diye okuyorsunuz...


O değil de Oda Aya çeneleri biraz fazla mı uzatıyor çizerken ne? Yine de çizimler güzel. 

Yalnız bir konuda uyarmam lazım ki, içerisinde müstehcen çizimler de içeriyor. Yaşı küçük arkadaşlarımızın okuması için pek uygun bir manga olduğunu söyleyemem.


Kiyoshi'nin garip gülümsemesiyle Atsushi'yi deli etmelerine bayıldım. Sonu çoktan belli olan mangayı okumama da zaten Kiyoshi'nin komiklikleri neden oldu.

Bir de şöyle bir unsur var ki sinir olduğum; henüz İngilizce'ye bütün bölümleri çevrilmemiş. Toplamda 6 cilt olduğunu bir kaç yerde okudum, fakat baktığım çeşitli manga sitelerinde sadece 4. cilt, 17.bölüme kadar çevirilerini buldum. Maalesef 2009'dan beri de geri kalan bölümleri tamamlanmamış - ki 4.cilt bile tamamlanmamış. Bu kadar güzel bir mangayı, en heyecanlı yerinde çevirisini bırakıp gitmek hiç hoş olmamış. Bir de çeviren grup da Starry Heaven, kıytırık bir grup olsa he deyip geçeceğim ama bayağı bir şaşırdım açıkçası.


Eğer içinizde Japonca bilip de bunu okuyan, sonunu bilen birisi varsa lütfen beni aydınlatsın. Zira sonu çok bariz olsa da, Atsushi'nin garip hareketinin nedenini öğrenmek istiyorum!!

Benim gibi yarım kalmış mangalara sinir oluyorsanız, mangareaderdaki completed yazısına kanıp okumayın diye bu deneyimimi paylaşayım dedim. 
Tüm bu olumsuzluklara rağmen hala merak edenler için mangareaderda 15 bölümü, mangafoxta ise 17 bölümü bulunmakta. Daha İngilizce çevirisi bile tamamlanmayan bu manganın tabii ki de Türkçe çevirisi yok.

Bu bitmemiş çevirili Beauty, Oda Aya'nın diğer mangalarını okumama engel değil. En azından bu kadar iyi bir mangakayı tanımama sebep oldu diyerek Polyannalık yapayım bari.

İyi okumamalar!

27 Kasım 2013 Çarşamba

Ai Hime Ai to Himegoto



Geçen gece, tekrar yapacak bir şey bulamayıp mangareaderdaki tamamlanmış mangalara göz atarken buldum Ai Hime - Ai to Himegoto'yu. Şimdilik okuyayım da sıkıntım geçsin diye, kısa bir şeyler arıyordum. İyi ki canım sıkılmış, iyi ki bulmuş da okumuşum. Çok sevdim.

Toplamda 3 cilt, 13 bölümden oluşuyor. Kako Mitsuki tarafından çizilen manga, ilk olarak 2006'da yayınlanmış. 


Konusundan kısaca bahsedecek olursak; sakuraların çiçek açtığı günlerden bir gün başrol kızımız Mao, ağaç altında uyuyakalmış yakışıklı bir adamla karşılaşır. Adam uyandığında, umulmadık bir anda Mao'ya bir öpücük verir ve tek bir kelime etmeden ayrılırlar. Kaderin oyunu bu ya, Mao daha sonra bu yakışıklı adamın üvey amcası olduğunu öğrenir. Ve olaylar gelişir...


Manganın hikayesi çok güzel, çizimler güzel, kız güzel, adam yakışıklı...Özellikle başrol erkek karakter Jin'in çizimi alıştığım shoujo erkeklerinden çok farklı geldi, çok hoşuma gitti. Bir de mutlu bir sonla bitince keyfime keyif kattı manga. 

Maalesef ki Türkçe çevirisi bulunmuyor. 
Mangareaderda ise bütün bölümleri mevcut.

Sizin de canınız mı sıkıldı, açın okuyun. 13 bölümcük. Bir çırpıda bitiyor...
İyi okumalar!

23 Kasım 2013 Cumartesi

Fruits Basket


En sevdiğim mangalardan ve animelerden biri. Hem komediyi, hem romantizmi, hem duygusallığı, hem çarpıcılığı bir arada barındırıyor. Bir bölüm içerisinde hem gülüp hem duygulanıp hem de romantizme doyabilme olasılığınız çok fazla.


Fruits Basket, kısaca Furuba; Natsuki Takaya tarafından 1999-2006 yılları arasında yazılıp, çizilmiş. Animesini ise Akitaro Daichi yönetmiş. Seride Tohru Honda adlı anasız babasız bir kızcağızın hikayesi anlatılıyor. Babası daha küçükken ölen Tohru, annesi de öldükten sonra dedesiyle yaşamaya başlamış fakat dedesi de evi tadilata verip halasında kalmaya gitmiştir. Tohru da daha fazla yük olmak istemeyip bir çadırda yaşamaya başlamıştır. Bir gün okula giderken, çadırını kurduğu ormanı dolaşmak ister ve ormandaki evi farkeder. İçeriden okulun prensi Yuki Sohma çıkınca neye uğradığını şaşırır. Bir süre sonra kendisini o evin bir ferdi olarak bulur fakat evinde yaşadığı Sohma ailesine ait, bilmediği önemli bir sır vardır.
 

Animesi 26 bölüm, bir çok kişi gereksiz uzun bulmuş. Bana ise yetmedi animesi, keşke manganın sonuna kadar hikayeyi devam ettirselerdi dedim finali izlerken. Çok çarpıcı küçük öyküler barındırıyor içinde.


kureno

Başlarda sadece Tohru'ya üzülürken, Kyo ve Yuki'ye daha çok üzülmeye başladım. Bir de animede Akito'nun yanında belli belirsiz görülen, mangada tamamen hikayesini öğrendiğimiz Kureno'ya çok üzülmüştüm. Tamam hepsine üzülüyordum da Kureno, diğerlerinden ve hayattan izole bir hayat sürmüş. Bir de üstüne Akito psikopatına katlanmış kaç yıl, yazık ya. Bir de yakışıklı... Neyse tamam, bu serideki aşkım Kureno'ydu itiraf ediyorum.



Kyo'nun sinirli hallerine başlarda sinir olabilirsiniz tabii ama bence Kagura ve Hatsuharu'yu gördükten sonra fikriniz çok değişebilir, Kyo yanlarında melek gibi kalıyor; canım ya. Ayrıca Kyo ve Yuki'nin kavga ettiklerine bakmayın, aralarında çok cici bir bağ var.

Mangada tek beğenmediğim şey, Yuki'nin sonu oldu. Sanırım her karakter için mutlu son düşünüldüğünden Yuki'nin Tohru'ya karşı olan hislerini daha değişik gösterdiler.


Bir de Momiji, gel benim evladım ol. O kıymet bilmez ananı boşver, canım benim ya. Benim o kadar şirin evladım olacak, İstanbul'un her yerine afiş yaptırır asarım "Bu benim çocuğum, bakııın!" diye.

Zaman zaman bir özlü sözler geçiyor, "vay bee ne laflar varmış bu Japonlarda" diyorsunuz. Bir de sanırım sonu benim istediğim gibi bitti diye bu kadar çok seviyorum. Konu olarak bu kadar sıcak, bu kadar içten ve Tohru kadar cici bir kız kahraman daha barındıran bir seri bulamam herhalde.

Yine de açık konuşmak gerekirse, eski olduğundan olsa gerek çizimleri o kadar da iyi değil. Animesinde de mangasında da rahatlıkla farkedebiliyorsunuz.

Mangareader ve mangafoxta İngilizce olarak, Mangaturkte ise Türkçe olarak mangasının tüm bölümleri mevcut. Animesi ise Türkçe olarak turkanimede mevcut.



Sevgi dolu, sıcacık bir şeyler izlemek isterseniz mutlaka izleyin. 
İyi seyirler!

22 Kasım 2013 Cuma

Anime Tanıtımı: Hozuki no Reitetsu


Dün gece anime haberlerine bakarken bayıldım kendisine. Natsumi Eguchi'nin doğaüstü bir konusu olan Hozuki no Reitetsu mangasının anime uyarlaması çıkacakmış. İki adet tanıtım videosu ve bir adet televizyon reklamı bulunmakta. Açıkçası ben mangayı okumadım ama videoları görünce resmen bayıldım.

Bu kara komedi, Ulu Kral Enma'nın emir subayı Hozuki'nin etrafında dönüyor. Bu sakin ve süper sadist Hozuki, Cehennemde ortaya çıkan problemleri çözmeye çalışıyor.

Videoda dış ses şöyle diyor: "Unutulmayan hatıralar ve silinmeyen bir geçmişle, bu kimsenin daha önce görmediği bir dünya. Sürekli tekrarlayan bir trajedinin ortasında, hüküm zamanı yaklaşmakta. Bütün beklentileriniz tamamen..."

Hozuki: "altüst edilmeyecek."

Ve serideki karakterler:


  





Oko ve Hakutaku videolarda gösterilmemiş.
Japonya'da Ocak'ta başlayacak.
Merakla beklediğim bir anime.
İyi seyirler.






Not: Reklamı bir türlü koyamadım. Youtube videosunu bulamıyor vs. Reklama erişmek isterseniz tık tık

21 Kasım 2013 Perşembe

Avatar: The Legend of Korra


Avatar: The Last Airbender'dan sonra bende hayal kırıklığı yaratan bu seri, 14 Nisan 2012'de gösterimine başlamıştı. 
Senarist ve yapımcıları The Last Airbender'dan da tanıdığımız Michael Dante DiMartino ve Brian Konietzko. 


Bu seri Aang'in serisindeki yıldan tam 70 yıl sonrasında geçiyor. Tabii ki Aang ölmüş, yeni bir bedende Avatar ruhu can bulmuştur - ki bu da havadan sonra su elementi geldiğine göre, su kabilesindedir. Baş kahramanımız Korra, bana göre oldukça itici bir karaktere sahip oldukça saftirik bir Avatar. Tamam, bir Aang değil ama bir insan bu kadar da salak olamaz dedirtiyor her seferinde. Bir hava bükücünün bilgeliğine sahip olsun demiyorum ama en azından Avatar olarak ağırlığı olur insanın değil mi? Kızın aklı beş karış havada. 


Neyse ne diyordum. İlk sezonda (Book 1: Air), Aang ve Ateş Ulusu Lordu Zuko, dört ulusun insanlarını bir araya getirerek başkenti Cumhuriyet şehri olan, United Republic of Nations yani Birleşmiş Milletler Cumhuriyeti'ni kurduğunu öğreniyoruz. Tabii Aang'in zamanına göre bayağı bir gelişme de olduğunu görüyoruz; sokaklarda arabalar vs. Aang ve Katara'nın evlenip 3 çocuk yaptıkları bilgisini de aldıktan sonra; Toph'un demir bükmeyi öğretmek için bir akademi kurduğunu zaten The Promise: Part 1'de görmüştük, polislerin de metal büktüğünü ve Toph'un polis müdürü bir kızı olduğunu öğreniyoruz. 
Aang'in ve Katara'nın 3 çocuğundan sadece birisi hava bükebiliyor ve kendisi 3 çocuğuyla beraber Cumhuriyet şehrinde yaşıyor. Avatar Korra da önceki hayatlarında olduğu gibi diğer elementlerde de ustalaşmak için eğitim aldığından, Cumhuriyet şehrine hava bükmeyi öğrenmek için yola çıkıyor. Cumhuriyet şehrinde ise bükücülerin güçlerini ellerinden alan bir topluluk türemiş ve halkı giderek bükücüler ile bükücü olmayanlar olarak bölmeye başlamışlardır.


İlk sezon; bu bükücülük alan topluluğun arkasında olup bitenler, Korra'nın salak olduğundan ötürü bir türlü hava bükmeyi becerememesi ve pro-bending denilen bir spor etrafında dönüp duruyor. Son bölümlere kadar oldukça sıkıcı bir sezondu.

İkinci sezon ise (Book 2: Spirits), ilk sezonun bittiği yerden 6 ay sonrasından başlıyor. Bu sefer de Korra, Avatar ruhu ve ruhlar alemi hakkında daha çok uzmanlaşmak için akıl hocası Tenzin'i kullanılmış bir mendil gibi bir kenara atıp, amcası Unalaq'la çalışmak ister. Fakat Unalaq, Korra'nın sandığı gibi ona bir şeyler öğretme derdinde değildir. 


Adı üstünde, ruhların anlatıldığı bu sezonda Korra sayesinde Avatar döngüsünün nasıl başladığını, yani ilk Avatar'ı öğreniyoruz. Ruhlar ve insanlar dünyasının nasıl ayrıldığını ve tekrar Korra'nın ne kadar salak olduğunu görüyoruz. Veee Zuko'nun amcası Iroh'u da bu sezonda tekrar görüyoruz.


 Aang'in serisindeki komik karakterimiz Sokka'yken bu seride aynı rolü Bolin üstlenmiş gibi görünüyor. Adamın yalnızlığı beni öldürüyor derken ikinci sezonda o kadar karakter arasından bulduğu kızla Bolin, trajikomik karakterler arasında gönlümde taht kurdu resmen. Bir de Bumi ve Meelo'yu unutmamak lazım. 

Toplamda 52 bölüm ve 4 kitaptan (aynı zamanda 4 sezondan) oluşacağı planlanmış, şimdiye kadar 2 kitap ve 26 bölümü yayınlandı. 
Ben iki sezonun sonunu da beğenmedim açıkçası. Yayınlanan 26 bölümden en sevdiğim 2 bölüm, ilk Avatar Wan'ın hikayesinin anlatıldığı, 19. ve 20. bölümlerdi.

Bunun dışında 3. sezonun adının Book 3: Change olacağı açıklandı ve bu sezon 13 bölümden oluşacak.

Çizgi filmin dışında ilk sezonun (Book 1: Air) çizgi romanı şeklinde kitaplar da var. Revolution 1-6 arası bölümleri, Endgame ise 7-12 arası bölümleri içeriyor. Yalnız kitaplar linklere tıkladığınızda göreceğiniz üzere benim yaşımdakilere pek de hitap etmiyor.


Gelecek 2 sezondan da çok umutlu değilim açıkçası. Yine de izler misin derseniz, izlerim. Çünkü merak ediyorum...

20 Kasım 2013 Çarşamba

Avatar: The Last Airbender


İzlemeyen kaldı mı bilmiyorum ama eğer izlemediyseniz mutlaka izleyin. Filminden değil tabii ki de çizgi filminden bahsediyorum.


Emmy ödüllü bu çizgi film Michael Dante DiMartino ve Bryan Konietzko'nun yaratıcılığının bir ürünü. 21 Şubat 2005'te yayınlanmaya başlayıp 2008'de son bulan çizgi film, tam olarak 61 bölüm ve 3 sezondan oluşuyor. 
Çizgi filmin konusu, 4 ulustan oluşan bir dünya üzerine kurulmuş. Bu 4 ulus ise Su kabileleri, Toprak Krallığı, Ateş Ulusu ve Hava göçebeleri şeklinde ve her ulus bahsi geçen elementleri çeşitli dövüş sanatlarından yaptıkları hareketlerle bükebilme yeteneklerine sahip insanlarla dolu. Bu teknikleri tek tek belirtmek gerekirse seriyi yaratanlar su bükücülerde t'ai chi ch'uan, toprak bükücülerde hung ga kung fu, ateş ulusunda kuzey shaolin kung fusu ve hava bükücülerde de baguazhang isimli sanatların tekniklerini kullanmışlar. Bu bükme yeteneklerinin hepsine birden tek bir bedende sahip olan tek kişi Avatar. Reenkarnasyonla sürekli bu ruh, bir bedenden diğerine geçerek insanların ve ruhların alemi arasındaki dengeyi, 4 ulusun barışını korumaya çalışıyor. Son Avatar, ateş ulusundan olduğu için bir sonraki Avatar hava göçebelerinden bekleniyor. Aang de bir hava bükücü olarak Avatar olduğunu öğrenince kaçıyor ve 100 yıl kadar uzun bir süre kimse Avatar'dan haber alamıyor. İnsanlar artık umutlarını kestiği anda su kabilesinden iki çocuk, bir buz kütlesinin içerisinde Avatar'ı buluyorlar. 


İlk sezon (Book 1: Water) Aang'in, Katara ve Sokka tarafından 100 yıllık uykusundan uyandırılmasıyla başlıyor. Tabii kötü haberi de beraberinde öğreniyor, onun yokluğunda Ateş Ulusu savaş başlatmış ve tüm Hava göçebelerini öldürmüştür. Yani Aang, hayatta kalan son hava bükücüdür. Avatar olarak Aang, sorumluluklarının farkındadır ve bu yüzden Kuzey Kutbu'na gidip su bükmeyi öğrenmek ister. Bu sezon genelde Kuzey Kutbunda geçiyor ve Aang'in kabileyi kurtarmasıyla son buluyor. Tabii ki bu sezonda babası tarafından dışlanıp prens olarak onurunu kaybeden Zuko'yla, Aang'in peşine düşünce tanışıyoruz.


İkinci sezon ise (Book 2: Earth) Aang'in toprak bükmeyi öğrenmek için Toprak Krallığı'na gidip kendisine çok iyi bir öğretmen olan Toph'u bulmasıyla başlıyor. Aang toprak bükmeyi öğrenirken, Zuko'nun kız kardeşi psikopat Azula ve saz arkadaşları Mai ile Ty Lee de onları takip ediyor. Salak Toprak Kralı'yla da bu sezonda karşılaşıyor ve Ba Sing Se'yin geçilmez sanılan duvarlarının nasıl delinmekten son anda Aang ve diğerleri tarafından kurtarıldığını görüyoruz.


Üçüncü ve son sezonda (Book 3: Fire) Aang ile Zuko bir şekilde kanka oluyorlar, Zuko Aang'e ateş bükmeyi öğretiyor. Sozin kuyrukluyıldızı da bu sezonda geliyor, kuyrukluyıldız olduğundan mütevellit ateş bükücülere ekstra bir güç kazandırıyor. Ateş Kralı Ozai de bunu kullanarak diğer uluslara katliam düzenlemeyi planlıyor ve Aang, Ozai'nin planlarını bozup 4 ulusu barış içerisine sokuyor.

Serinin devamı niteliğinde 3 bölümlük The Promise adlı bir çizgi roman yayınlandı. Daha sonra yine 3 bölümlük The Search yayınlandı. 2014 Mart'ta ise The Rift'in yayınlanması bekleniyor.
Bunlar dışında çizgi filmde olmayan hikayelerin olduğu çizgi roman bölümleri de mevcut. 


Bunun dışında Aang'den sonraki Avatar Korra'nın çizgi filmi, The Legend of Korra da bi nevi devamı niteliğinde. Bu seride Aang, Katara, Sokka, Toph ve Zuko'ya neler olduğunu öğreniyoruz. 


The Legend of Korra'dan bu kadar tat alamadım. Aang'in komikliği, olgunluğu, Avatar olarak sorumluluklarının farkında oluşu vs. Korra, bir Aang değil maalesef. The Legend of Korra'da Sokka ya da Toph kadar komik karakterler de yok. Azula'nın psikopat güzelliğini, Ty Lee'nin tarzını, Iroh'nun çay seromonisini bile özlüyor insan. Ah ah...




Hala izlemediyseniz mutlaka izleyin. Serinin devamı niteliğindeki çizgi romanları da okumayı ihmal etmeyin. 
İyi seyirler!